23 Aralık 2012 Pazar

Günlerden bir gün, öylesine boş bakarken ben, gözünün önünü göremeyecek olan sen'e, dayanamadım, çığlık attım. Sesim çıkmamıştı, sessiz çığlıklarımdan bıkmıştım.Sense bıkmadan aynı şeylerle devam ediyordun, kalktın, homurdandın, suya dokundun, geldin, aynı kravatı takıp, aynı öpücüğü kondurup gittin.

Kanım dondu.Sen beni her öptüğünde kanım donuyor. Ölüyü öpmek bile daha anlamlı olabilecekken, nasıl bu kadar hissiz öpebiliyorsun beni acaba, soğuk bile değilsin.Adeta bir hiçsin.Öyle olunca kalakalıyorum yattığım yerde. Öylesine boş bakarken ben, önce etrafımın boşluğunu sonra içimin boşluğunu hissediyorum ben. Her sabah sen beni öptükçe, içimin boşluğu aklıma geliyor, benim bu hâle getiren, diyorum senin için 2 damla gözyaşı geliyor kalbimden ve uyanıyorum. Her sabah öylesine yorgun oluyorum ki..

Tüm bunları içimden geçirerek yaşadığım vakit kaybından dolayı dünyanın en hızlı kadını oluvermiştim. En çirkin halimden en çekici halime bürünmem 10 dakikadan fazla süremi almıyordu.

Çirkin olduğum zamanlar vardı bir ara. Huzursuz olduğum her an, suçlanacak maddelere çirkinliğimi de eklerdim. Büyüdüm, güzelleştim, fark ettim ki yanlış hüküm vermişim. İçim taa en başından beri boşalmıştı, var oluşum hataydı, Tanrı'nın kendisiyle savaşıyla ürünüydüm ben, naçar, kasvetli, yorgun, savaşacak gücü bile kalmamış, öylesine bir insan.Var oluşumun nedenini arıyordum, bulamıyordum. Annem, ben çok küçükken demişti ki ; devam et, senin yolunla benim yolum aynı değil, kanın kanımdan ama ruhumdan eser olmamalı sende, kalmamalı, bunu unutmadan yaşa hayatını, dedi, gitti.Ne yani, ondan hiç mi pay almadan gidecekti kendi yoluna, bunu becereceği tek zamanlarım onla geçirdiğim zamanlarla ilgiliydi.

Ne zaman onla olsam, başta uzaktan yanyanayken bile annemden payımı almadığımı fark ediyordum yıllar sonra. Zamanla onla olan zamanlarım arttı, hayatıma karışmıştı artık, geri dönüşü olmayacaktı, zaten annem de olmayacaktı. İşte o zamanlar onsuzluğu en çok hissettiğim anlardı, değişmiştim, gülüyordum, kendime daha çok inanıp daha çok güveniyordum, çirkinliğimden eser kalmamıştı, gardolabım bile değişmişken, gülüşüm içtenleşmişken, saçlarım artık sarıyken anneme benzeyen ufakcık bir yanım kalmamıştı artık ve en önemli farkımız MUTLU olmamdı.

Böyle geçen aylarla, yıllarla değişmişti hayatım, nasıl olduğunu anlamadan benliğimden çıkmıştım, ben olmuştum. Sen taa ki; evlenelim, yıllardır zaten aynı evdeyiz, bağlansın bitsin, dediğinde kanım donmuştu ilk kez. Çocukken en fazla hayalini kurduğum şey şimdi kanımı donduruyordu. "Biz bağlı değil miyiz ki?" demek istemiştim, "Evlenelim, peki" demiştim. "Bağlanalım bitsin" demiştin ya, bağlanacaktık ve bitecekti.

Evet, o gece gerçekten benim gecemdi, kabul ama önümde yaşayacağım benim olmayacak her gece için değer miydi bilmiyorum. İlk iki ay, liseli aşıklardan farksızdık. 2 günde bir sevişiyor, haftada 2 gün gecelerde
ordan oraya koşuşturuyor, birbirimize bakmaktan kendimizi alamıyorduk.


Derken, artık sıkılmıştık. Fark etmemize rağmen numara yapmaya devam ediyor, kendimizi kandırıyorduk, zamanla bir fincan kahveyi ona götürmek çoktan işkence haline gelmişti.

Farkımız neydi eskisinden hala sorsam, cevap veremem kendime ama bu cevabın olmadığı anlamına gelmiyordu.

Bir akşam televizyon karşısında çekirdek çitlerken, hayatım ben yatıyorum, sözünü duydum, sonra sürünen terliklerin parkede şapırdamasını.Kafamı duvardaki saate çevirdiğimde 21.30 du. Saatin durduğunu düşünüp telefona baktım, aynıydı. Sonra kitap okudum, uyudum, uyandım işte o sabah yanımda kocamın değil bir hiçin öpücüğüyle uyandım.

...

O sabahki on dakikalık hazırlanma periyodumdan sonra arabanın anahtarlarını alıp, çıkmıştım. Dikiz aynasında rujumu sürerken, 2 ton koyusunu süreyim, diye düşünüp doğru ruju elime aldım, sürdüm. Kendime baktım bir garip gelmiştim, elime peçeteyi alıp dudağıma götürdüm, silemedim, attım yere, gaza bastım.

Nereye gidiyordum, işe olmadığı kesindi. Sonra durdum, indim. Niye annemin o buz gibi mezarına gelmiştim ki. Oturdum, mermeri öptüm, yaşlı gözlerimi kaldırdım, ilerde o ismi gördüm, kocamdan önce kendimi adadığım, annem olduğum zamanımdaki taptığım adamın adını.Ne olduğumuzun belli olduğu ama kendimizin bile dillendirmediği o adamın adı. O adam, bugün benim en eksik yanımdı, anneme gidemezdim belki ama neden o olmaktan kaçmıştım peki..

Atladım arabama, nerede bulacağımı biliyordum.Doğru saatte o hep ordaydı biliyorum. Bunca yıl görmezden gelmiş olsam da o hep oradaydı doğru zamanda, biliyorum.

Nefesim kesiliyordu ağlamaktan, mutluydum ama.Gittim, arabadan indim, ama önce kendime baktım bir garip gelmiştim, rimelim yanaklarımdaydı, elime peçeteyi alıp yanağıma götürdüm, silemedim, zaman kaybetmeye değmezdi, attım yere, çıkardım topukluları, koştum. Kumlara, suya basa basa koşar gibi basarak koştum.

Gittim en köhne balıkçı barakasını buldum. Kapısına dokundum, gıcırdatarak araladım. Onla beraber elim de kalbim de titredi. İçeriyi koklayınca anladım, doğru yerdeyim, ben annemleydim, ben onlaydım, ben kendimleydim. Onun kokusuyla adeta birdim.

Adımımı attım sessizce, tahta gıcırdadı, kafamı kaldırdım ceketi ordaydı, umuyordum o ceket onun olsun diye. Fotoğrafımızı gördüm sonra masada yırtılmış, paramparça edilmiş belki nefretle belki özlemle, tozlanmış, yıllanmış ama atılmamış, artık içeri girebilirdim.Köhne yatağında baş ucunda kitabı ve şarabıyla yatıyordu. Örtüsünü kaldırdım hafifçe, aldı soğuğu, gözlerini açtı, yanına yattım, kafamı göğsüne dayadım, sarıldı, kafamı kaldırıp ona baktım, ben beni özledim, dedim, ağladım. Geçti benle artık sendesin sen, dedi ağladı. Uyuduk.

22 Aralık 2012 Cumartesi

Anektod V

*Sahip olduğunuz herhangi bir şeyin her türlü sorunuyla başa çıkabilir, her türlü fedakarlığı yapabilir, her anıyla ona yakın olmayı ya da ondan uzak olmayı kabullenebilirsiniz. Ancak önce o şeye sahip olduğunuzdan emin olmanız gerekir, eğer emin değilseniz kronik akıl hastasından başka bir şey değilsinizdir. İçinizdeki hırçınlık da kavga da asla bitmeyecektir..

*Saçma sapan insanlar için doğru insanı kaçırdığınızda da en fazla kaybeden siz olacaksınızdır.Derdiniz millet değil o doğru insana çabalamak olmalıdır.

.

6 Aralık 2012 Perşembe

"Ama bildiğim kadarıyla doğada tam ve gerçek bir eksiklik durumu yoktu: eksiklik durumu bir önceki memnuniyet durumuyla uyumsuzluk ortaya çıktığında yaşanır ve gelişebilecek her şey memnuniyet durumu üzerinde gelişir.Ve bir istek durumunun kaçınılmaz olarak istenen bir şeyi gerektirdiği doğru değildir; istenen şey yalnızca bir kez, istek durumu olduğunda var olmaya başlar; bu, o şey daha önce istenmediğinden değil, ama var olduğu daha önce bilinmediği için böyledir."


+Memnun değilsin, değil mi?
*Değişecek bir şey kalmadı ki, ben tükendiğimden benden bir şey çıkmaz oldu.
+Vaz mı geçtin kendinden, terk mi ettin?
*Terk mi ettim.. Evet, neye baktığımı bilmediğim bir yeri terk ettim.Önceki bakışımı kaybettim.Tek bir şey vardı, büyük kocaman bir şey.İçimi boşalttım, kendimi doldurdum.Kararttım ya içimi, söndürdüm tüm ışıkları bekledim.
+Dur dur!Sakin ol..neden "beni" suçladın ki?
*Benim diğerlerinden ne farkım var ki.
+Gel sana bir şey göstereceğim.
*Korkuyorum.
+Gereksiz, gel benle
*Yüksek, soğuk,yerin dibine kadar giren, herkesi gören, içinde olduğum bir yer versene bana.Çekip gitmek istiyorum!

16 Kasım 2012 Cuma

Neden soru soramaz oldum?Niye kendimi değiştirdim?Dinlemekten hoşnutsuz olduğum, bulunmasından rahatsız olduğum, tekrar nasıl lafının geçtiğini anlamadığım, bazı konularda içimde deli bir huzursuzluk, çılgınlar gibi sorular varken neden sustuğumu anlamıyorum.Değer vermek, önemli kılmak böyle bir şey mi?Eskiden yaptığım şeylerle karşımdakini bunaltırken neden şimdi kendimi bunaltmama izin veriyorum?-ki aslında ben hep bencilim, karşımdakini bunaltırken de kendimi düşünüyorum sırf kafamdaki soruları atabileyim diye.

Kafamdaki sorular, tüm sebep onlar, bir sussalar huzuru bulacağım ya.Bir koku, bir bakış ya da bakmayış, bir dokunma, bir karanlık, bir huzur.Soru yok, ses yok, güvensizlik yok, bencillik yok.Sadece huzur bu kadar basitken, neden kendime zehir ediyorum, bilmiyorum.Tek bildiğim içimin bazı soruları sorduğu, bazı huzurları bulduğu..

22 Ekim 2012 Pazartesi

Senin, benim yok saymamız, onun olmadığı anlamına gelmiyor.Hayatımdaki tekrarlardan birini daha kanıtlıyorum şu sıralar.

Ben küçük bir kız olmak istedikçe, kocaman güçlü bir kadın olup çıkıyorum.

Beklentilerim var, sorgulamalarım da, özlemim de var, hayallerim de.Dokunmak isteyip de elimi uzatamaz hâldeyim.

Keşkelerim var, elimde olmayan keşkeler, gerçekleşmeyecek cesaret(sizlik)ler..

Keşke yetseydi, yetinseydim, evet..

11 Ekim 2012 Perşembe

Şu sıralar haklı olduklarını düşünüyorum.İçimden gelen kötülükler var engel olamadığım.Şeytan dürtmüyor, şeytan adeta içimde bir yerlerde.Aklıma gelen hep bir pis düşünceler, eylemler.

İç dengesizliğimi saklamaya çalıştıkça, dış dengesizliğim artıyor bir şekilde.Yoruluyorum kendimden, yoruluyorum kendimle.Kirli düşüncelerim her gece yoruyor beni yastığımda.Saf olmayan hallerim günler boyu salgınlaştırıyor beni.Bunların nedeni belli mi?Kötü olma hali genetik mi?

24 Ağustos 2012 Cuma

Yarım kalan hayaller yaşındayız

Hafızanın fiziksel olarak bir varlığı var.Yaşadım, gördüm.Uzaktan bir görünüş, tüm bedeninde kalp çarpıntısı, mide bulantısı, uyuşma, terleme, düşünememe hali, ses kısılması ve daha bir çok semptomla hafızayı dürtüp, onun fiziksel olarak varlığını kanıtlayabiliriz.

Bu sefer zaman durmadı, aksine yıllar öncesine geri aktı ve ben onun akmasına izin vermemem gerektiğini anladığımda artık çok geçti.

Zaman akıyor bu sırada hem aynı kalıyoruz hem farklılaşıyoruz.Bu ikilemin arasında gidip gelmek çok zor, çok yorucu.Bu ikilemi görmemezlikten gelmek, engellemek imkansız.Sen ne kadar saklamaya çalışsan da olmuyor.Hafıza kendisini fiziksel olarak göstermeye başladığı zaman iş işten geçmiş oluyor.

Peki tüm bunları harekete geçiren duygunun adını henüz ben de bilmiyorum sadece yaşıyorum.Aslında şu an fark ediyorum yaşadığım her şeyi tanımsızca yaşamak benim özelliğim olmuş ama tanım arayarak hep kendimi kandırıyormuşum.Bundan bahsetmiştim ama.Gerek var mı yeniden konuşmaya?Tanımsızlıklarımı anlatsam ya biraz.

Çok heyecanımın içinden bir tek ona ayrı heyecanlandım nedenini hiç bilemedim.Ama mantığımdan da uzaklaşamadım bir yandan.Hep onu suçluyorum ya realitede aslında en çok kendime kızıyorum.Mantığımı bıraktığım o tek anda benim olmuştu zaten aynı mantıksızlıkla devam ederek elimde tutmam gerekirdi, işte o zamanlar onu beceremedim.O mantıksızlıkla sadece ben olabilseydim eğer belki aynı kalırdık hala ya da yine bu noktaya varırdık bilemiyorum, kestiremiyorum ama yarım kalmazdık, bana en çok koyan bu yaşanmamışlığı tatmazdık, ondan eminim.

Hastayım, bazı şeyleri dondurdum içimde.Solmuş bir çiçeğim de var içimde.Sapsarı, kupkuru.Toprağına bağlanmış ama onla bir iletişim kuramaz halde.Biliyorum ölü.Hiç bir zaman çiçek açmayacak benim için. Mantıklı yanım, güçlü yanım bu gerçekle yaşıyor, duygularımı alt etmeyi biliyor, beni güçlü kılıyor.Fakat içimdeki küçük kızım, savaşmaktan vazgeçmiş yanım artık hep susan tarafım bu konuda da susuyor, bembeyaz bir yüzle solmuş yanımı suluyor.Canlanmayacağını bile bile umudundan vazgeçmiyor.O sapsarı yapraklar dağılmasın kaybolmasın diye çabalayıp duruyor.

Benim içimde hiç rüzgar esmedi.Benden içeri hiç kimse tanımaz bilmez rüzgar nedir diye ama beklerler.Bir bilinmezi beklerler, tüm bilmedikleriyle bildikleri ne var ne yok her şey kaybolup gitsinler diye beklerler.

Ancak o öyle olmaz.Bu hesaplaşmalar kapanmadan hiç bir şey yok olmaz.Ben karşımdakiyle olan hesaplaşmamı yıllar önce kapattığım için ne bir şey bekledim, ne de istedim.Ancak kendi hesaplaşmama gelince iş aynı gücü bulamadım kapatacak.O hep istiyor hep bekliyor bir şekilde.Ama onun da sesini mantığım kapatınca acımadan geçip gidiyor bir şekilde.

Tüm bunlar yarım kalan hayaller bir şekilde tamamlandığı için yazıldı aslında.Bu sefer de hayaller tamamlandı ama tadı yarım, tuzsuz kaldı.Sıfatlar farklı, zamanı yanlış ama bir şekilde içtenliği aynıydı diller tutuk olsa da.Olasılıklar havuzundan yine sadece bir gerçeği aldık yaşadık.Sayfanın ucunu da kıvırdık burda, katlayıp kenara bıraktık.

20 Temmuz 2012 Cuma

Süre önemli değil benim için, bunu bir kez daha kanıtladım.Ne kadar oldu ki henüz, yine başkası için üzülmeler, dert etmeler..Hayır yani kimim ki ben?

Yine beklentilerin boşa çıktığı günlerdeyim.Acıtmıyor artık ilginçtir ki.Hayal kırıklığına karşı bağışıklık kazanmak ne acı.Kırıklarımla savaşmaktan vazgeçtim ama yine yıpranıyorum, yine yoruluyorum, yine acıyor.Bu böyle ne kadar sürecek bir bilsem, bir kestirebilsem dayanması kolay olacak ama..

17 Temmuz 2012 Salı

Sevginin her şeye yetmeyeceğini bile bile, bunun kaç kanıtını etrafımda gördüğüm hâlde, sevgiyi arama ısrarım neden?Hep kabullenemeyecek miyim kendimde, evimde, çevremde olan biteni. Kafamın içi bas bas bağırırken, ben nasıl sevgisizlikle başa çıkabilirim.Sevgi ile olma durumu neden bu kadar çekici?Açlığım bitmeyecek mi?Atıştırmalarla yetinemeyecek miyim?

Kalemi elime alır almaz bir sorular denizinde buluyorum kendimi.Amacım bu olmuyor ki aslında.Ben sorularımdan kaçtıkça sorular akıyor beynimden, bedenimden elimden.

Tek başıma olduğumu kabullenmek gün geçtikçe zorlaşıyor.Ben kabul etmekten kaçtıkça, tek başınalığım yüzüme vuruluyor.

Neden yalnızlığı bu kadar olumsuz algılamış ki insanoğlu?Yalnızlık eğer ki herkesin aradığı şey olsaydı, insanoğlunun en zengini ben mi olacaktım?

Hep birilerini, bir şeyleri sarıp sarmalamaya çalışıyorum, belki kendimi oyalıyorum, belki kalıcı boşluklarımı geçiciliklerle dolduruyorum, belki savunma mekanizmam bu, düşünmeden bunu yapıyorum.

En iyi bildiğim şey, hiç bir şey bilmediğim.Milyonlarca klişe sözden biri daha belki ama ne kendimi mutlu etmeyi biliyorum, ne başkalarının işine yarıyorum, ne insanlığa faydam var.Hiç uğruna çırpınıp duruyorum. 

11 Haziran 2012 Pazartesi

Öykümtrak

Zehir gibiydi kafası, kalbi ise bir o kadar iyi niyetli.Geceleri uyumaz, gündüzleri de uykuya doymazdı.Kör topal yaşıyordu hayatı.Ama içinde çok derin yaşıyordu hayatı.Gün geldi tüm yaşamı alt-üst oldu üç beş rüyayla.Kısır döngünün yönü değişti, denge kavramı çöpe atıldı.Yaşadığı tek duyguysa..

Terler içinde uyandı.Sırılsıklamdı her tarafı.Alışkın değildi böyle huzursuz uyumaya.Dışarısı pek bir sessizdi. Deprem falan mı olacaktı acaba?Cama doğru yöneldi.Etraf bomboştu.Arabalar hareket hâlinde değil park hâlindelerdi.Saate baktığında ise 02:24 ü gösteriyordu.Bu saatte uyuyor olamazdı?E gündüzlerine noolmuştu?

Hiç sevmezdi kalabalıkları.Kaçtı hep insanlardan hayatı boyunca.Gereksiz değil miydi bir sürü tanımadığı insanla aynı ortamda bulunmak, aynı havayı solumak.İşe gitmek bile sıkıcı olduğundan koskoca(!) mühendis adam saçma bir bilgisayar dükkanı açmamış mıydı?

Elemanı, her gün tamir edilmesi gerekenleri eve bırakır,tamir olunmuşları dükkana götürürdü.Kendisi her sabah tamir edilecekleri alıp sağlamları verdikten sonra perdeleri çeker dalardı derin uykusuna.Gece kalkınca da başlardı işe koyulmaya.Tüm hayatı bu kadardı aslında; gece ve gündüz.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Parça parça çıkanlar

Hayatta korktuğum ne varsa, başıma geldi.Ben daha büyük korkularımın başıma gelmesinden korkuyorum. Korkularımın korkuları bir ironiye(?) dönüşür mü acaba?

Karışıklıklarım var bir de.Sıfat aramayan ben, ne diye bu kadar sıfatların üzerine düşünmeye başladım ki?Her zaman kendim hakkında bir şeyler söyleyip, hep söylediklerim hakkında değişiyorum.Süreci ise bu konuda nereye yerleştirdiğimi, süreci fark etmeden  onu nereye gömüyorum, bilmiyorum.

Yine düşünmeden yazıyorum.Elime bıraktım kendimi, yazılarım da ben de sürükleniyoruz bir yerlere.

...

Gelecek hakkında kurduğumuz hayaller, biriktirdiğimiz beklentiler, yaşamdaki halatlarımızdan biri.Bir şekilde bir yerlere bir şeylere bağlanıyoruz ama asıl sorun tutunabiliyor muyuz?

Ben tutunacak yerlerimi bulamadığımdan, onları bana ait kılamadığımdan ihtimallerime tutunmaya başladım.Ben tutmaya başladıkça onlar halatlaştı.

Çözemiyorum halatlarımı, ben onlardan uzak kalmam gerektiğini fark ettikçe, onlar daha da dolanıyor, karışıyorlar ruhuma, bedenime.Ele geçirdikçe düşüncelerimi, kayboluyorum.İşin içinden çıkamıyorum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Okumayana mektuplar

Çok zaman geçti aradan, daha önce de söylemiştim bu sözü sana ama yine de o kadar çok şey değişti ki..Belki sende de çok değişenler oldu.Habersizce sürüyor hayatımız ve sürmeye de devam edecek belli.

Büyüdüm, yaşlandım diyemiyorum hala, çünkü büyüdüm.Yaşlanmak monotonluğu getiriyor ya az biraz, hala bulamadım ben dengemi, monotonluğumu.Yaşlandım diyemiyorum, çünkü biliyorsun beni, ben hep yaşlanmaktan korkuyorum.Bu sözüme söyleyeceğin karşılığı da duyuyorum, diyorsun ki; "Sen yaşlanmaktan korkmadın, yalnız kalmaktan korktun!"

Karşı çıkamıyorum.Yalnızlık hep korkuttu beni.Senin yanında da yalnızdım ve korkuyordum.İşte tam da bu nedenden dolayı kaçıp gitmedin mi zaten..

Kaçabilmeyi becermeyi isterdim, ne âla, bırakıp gidince sen sorunlar çözüldü değil mi?Sorunlar çözülmedi, sorunları çözdüm.Arkanı toplamak bana kaldı yani.Sen gittin gideli çok da bir şey değişmedi ya bu konuda.Ben hala sorunları bırakıp, hiç bir şeyi umursamadan kaçıp gidemiyorum.Düğüm çözmek hobim oldu yani.

Başka hobilerimden de vazgeçmedim, biliyor musun.Mesela elimde ne varsa onlardan düğüm oluşturabiliyorum kendime.Malzemem çok fazla düğümleri yaratabilmek için.Önce onları yapıyorum, sonra o düğümleri bozmak için çabalıyorum.Kendi kendime gelin güvey oluyorum yani.Hayat kenarımdan akıp giderken, ben sabit bir hâlde oynuyorum kendimle.

Oynadığım şey bir de kelimeler.Beni bir tek onlar anlıyor hâlde ya da zorla anlatıyorum onlara kendimi bir şekilde.Karalıyorum kenarda kalması için..Sense bahanem..

22 Nisan 2012 Pazar

Gemi..

Bugün limanlarımdaydım, limanların nerede olduğu önemli değil demek.Paylaşım ve sevgi varsa ortada bir arada duruyorlar işte..


Konuşmuyor olmak o kadar iyi geldi ki, sadece izledim, onlar tanımadan konuştular, dinledim.Dinledikçe şansımı ve huzurumu fark ettim.E o kadar da zor değilmiş meğer dedim.


Her şeyi sorun ediyor olabilirim, ama limanlarımı da böyle yaratıyorum bir yandan.Belki onlar için bir numaralı gemi değilim(kabullenmek zor,hırçınlaşıp triplere boğuyorum, ama kabullenmeyi de öğrenirim bir gün) ama bu gemiye liman olmaktan hiç vazgeçmeyecekler, bir şekilde unutmamalı bunu.


Ezginin Günlüğü'nden Gemi dinlemeli..*

11 Nisan 2012 Çarşamba

Gezi Günlükleri..

Vol.1
Kimseye yakın olmak zorunda değilsin.Daha dakika bir.Üzülmek, takılmak, saçma sapan kendine haksızlık yapmak yok!
Vol.2
Kahvaltı sonrası..Gece hızlı geçti.2 molayla; Sakarya ve Afyon.Fethiye merkezde yine garip bir kahvaltı.Kapadokya'ya dönüşmeye başladı bu iş, korkuyorum.Alınganlıklarım bastırıldı. Konuşmak lazım.Kafamızdan geçen neyse konuşmalı işte.Otele gitsek de kendimize gelsek artık.
Vol.3
Odaya geldik, saçmalamaya başladık.Islak mendillerle masa bile silindi. ps.gereksiz atarlarla kafanı bozma.
Vol.5
Boynu bükük bir papatya/Olduğuma bakıp da/Senden vazgeçtim sanıp, sakın aldanma.
Vol.8
Öncelikle, kimseye ihtiyacın olmadığını bence bugün kanıtladın.Yakının olan insan zaten yakın olur, gelir seni bulur.İnsiyatif almak, yönlendirme yapmak, fazla olan noktalarını paylaşmak dünyanın en huzurlu işi.Yorgunum ama iyiyim bence.
Vol.10
Dün değeri ve huzuru hissettim bir şekilde, biraz benim de bir şeyler yapmam gerekiyor biliyorum ama..Yine bir "ama"..Denizi,sahili,kumu,birayı ve sevdiklerimle bir arada olmayı seviyorum.Ama yaşlandım, gençlik cesaretim dibe vurmuş durumda, o fena.Şu andan itibaren zaman durabilir.
Vol.12
Hocalara kızıyorduk, şimdi biz tüm gün oturarak keyif yapıyoruz (?).Yine de gelmek isteyen geliyor, buluyor, konuştukça fikirler çıkıyor.Algı durumu artıyor, kendin için gelmeyen fikirler başkalarına geliyor.Birisine sinir olduğum zaman, sinir oluyorum.Peşin hükümlüyüm ama haklıyım.Sesine tahammülüm yok.Fal baktım,iyi de baktım.Başarılıydım kendi performansıma göre.
Vol.13
İnsan gereksiz sıfatları yüklememeli kendisine, saçma sapan rollere bürünüp,saçma hareketlere sahip olabiliyor..Sadece bir gözlem.Bir insanın gelişimini, çalışkanlığını izlemek muhteşem.Bir şeyler katmasını gözlemlemek, büyüdüğünü görmek.Anne olmak istiyorum, annelik yapıp sonra uzaklara yollamayı da..Üretime tanık olmak muhteşem bir his.Bir anda deli hızlı üretimler ve bunların oluşumunu izlemek.365 gün önceki hâlinden ilham almak gibi ya da geriden bir şeyler katmak gibi.Haydi oy verelim.
Vol.14 
Hala biraz genciz, biraz da yaşlıyız ama.Bir şeyler yapmaya cesaret var ama adımı atacak olan yok ortada.Bir birayla kafa oluyor insan, gece 4e kadar sahil ateşiyle şarkılarla kaynaşmaya çalışarak mesela.Bir de insanlara şans vermek önemli, önyargı ne fena, bazen de haklı çıkabiliyor insan ama..Önyargı arızalı bir durum, çözümü sadece şans vermek.İlk kapıyı kapatmamak.Dünün özetinden sonra diyorum ki, detay önemli.Bazen kocaman bir şeyleri önemli kılan bütünü değil, detayı fazlaca düşünüp saklamadan iyi çözümler bulabilmek.O da bir yöntem.
Vol.15
Teknedeyim.Sonsuzluğun ve huzurun tam ortasındayım.Yaptığım her hareketimle gurur duyuyorum.Bir de sevdiğim her şey için emek vermeye sonuna kadar hep hazır olacağımı biliyorum.-Sonradan not-Bazılarını da gittikçe tanıyorsun, değer veriyorsun ya, bu süreci farkında olarak geçirmek kadar keyiflisi yokmuş./Suya dokunmayı, onla eğlenmeyi, buluşmayı da özlediğim koca bir gerçek.
Vol.17
Ve bitti.Normalde bitmesine üzülürdüm, ancak öyle tatlı bitti ki sorun yok.Mimarlığa dair bir çok çıkarımın yanı sıra insanlığa dair bir çok çıkarım da oldu orda.En azından kendi yakınlarıma. HERKESE şans vermeli.Olay sadece bir kaç kişi olmamalı.Hele ki değer verdiklerine aitse bunlar, iki kat şans vermeli.Başka bir şey; insan sevdiğini, sevdiklerini her yönüyle kabul etmeli.Zaten seviyorsak, görmeyiz ki kötü yönlerini.Eğer kötü yönlerini görüyorsan, zaten yakının değillerdir.Onları da uzak tutmak yeterlidir.Biraz değer verme, biraz huzur, biraz uyku varsa işin içinde daha başka bir şey beklememeli."Parisienne Moonlight" hiç bu kadar huzurla dinlenmemişti.Föyüm kaybolmuş, üzülüyorum.Şimdi sıra özlediklerimde.İnsan dönünce anlıyor özlediğini, o da ayrı.

3 Nisan 2012 Salı

Gitmeden Önce

Anaçlığıma bakmayın, içimde küçücük bir kız vardı ya hani, bilen bilir, o hala orda.O sevildiğini görmek istedikçe benim anaçlığım devam ediyor.Boşa çıktıkça, o deliriyor ama..

Kaskatı olmayı isterdim, her şeye rağmen ayakta durmayı dimdik, kimsenin yanına gitmemeyi ve kimseyi yanıma beklememeyi.

Değer vermelerim, beklentilerim, kıskançlıklarım, delirmelerim.Sonu yok mu artık Tanrım?

Bambaşka biri olsam, Elif olsam mesela.istemediğim ne varsa Selen'de kalsa.O güçlü duygusal,bencil,can acıtan kız olsa Elif.Kötü, edepsiz bir kız olsa, beklentileri olmadan.Hiç kimseyi, hiçbir şeyi beklemesem. Bişiler, birileri geçse bedenimden, ruhumdan, hayatımdan.Ellerim bir şey beklemese, bekleseler ellerimi, aidiyet aramadan mutlu olsam, ilk olsam, tek olsam, Elif mi olsam?

Kararlarımı almadan uygulamam gerekiyor benim.Karar aldığım an bozuluyor büyüleri. Uygulanamaz oluyorlar.Boşa atıp tutuyorum ben de böylece. Zaten sen kimsin ki kendin hakkında kararlar alıyorsun? Sanki hayatın senin kararlarınla yürüyor.Kim sana nasıl davranırsa onu yaşıyorsun işte, sana hangi parça bahşedildiyse.

Evrenin yaptığı her hareketi yanlış görüyorum ben.Başıma gelen her şey hata. Belki bir kaç doğrum var, onlarda ellerimi, ruhumu kalbimi kana bulamış durumdalar.

Akıllı olan beyin değil ruh.Kendisine yapılanları hiç unutmuyor, acısını öfkesini hafızasıyla besliyor.Özü soğumuşsa, kolay kolay eskisi kadar ısıtamıyor, göze dolan her yaş nereye akarsa aksın kurumuyor.

Beni anlamaya çalışan kimse yok bence.Sevdiğim tek özellik belki de, aklımdakileri, içimdekileri tutamıyorum.Herkes biliyor ben ne yaşıyorum, ne hissediyorum.Herkes işine göre davranıyor, olaylar gözüküyor.Görüyorsun, bakmıyorsun,ihtiyacı olduğunu biliyorsun, dokunmuyorsun, işitmeyi bekliyor, bağırmıyorsun,hissetmek istiyor, yok oluyorsun, paylaşmak istiyor, paylaşacak bir şey bırakmıyorsun.Var olabilecek her şeyi yokluğa çeviriyorsun, olay kaybolup gidiyor..

Peki Selen nereye kayboluyor?

28 Mart 2012 Çarşamba

Hissettiklerimden Notlar

*İnsan umut konusunda nankör, umut ettikçe fazlasını istiyor, umut mutluluğu getirdikçe doyumsuzluğuna doyumsuzluk katıyor.Bir de dedikleri buğuyu atabilsem ya üstümden..
*Sesler içimdekiler alıp götürmüyor ama içimdekiler gitmeli mi onu da bilmiyorum aslında..
*Bir de hissettiklerime şaşırıp, onları saklama isteği var, bazen korkuyor hissettiklerinden insan.Nereye çıkabilirsin onlarla bilmiyorsun ki..

21 Mart 2012 Çarşamba

Sorular ve yaratılamayan cevaplar

Günlerden Nevruz..Baharın mutluluğunu hissetmek istiyorum artık içimde.Yıllar önce o gün/ bugün o kadar mutluyken, bunun sebepleri de mutluluğum kadar kocaman mıydı?Hayır sanmıyorum, mutlu olmaya bahaneler arıyordum ve en güzellerini bulmuştum.

Mutlu olmam için bahaneler arayacak kadar zavallı mıyım peki?Gerçek mutluluk nedenlerinden neden vazgeçtim ben?Küçük gerçek nedenler bile yaratamaz oldum ben.

Yaratamadığım tek şey "küçük gerçek mutluluklar mı acaba?" sadece.İşimde hâla bir şey yaratamama hâlim istikrarla sürmekte, kendime ait bir hayat yaratamamaktayım, en sevdiklerimle geçirebileceğim bir vakit yaratamamaktayım, çok severek parçası olduğum işlere dahil olma fırsatı yaratamamaktayım.Liste uzayıp gider, hayat akıp gider, ben bir parçasıyım bu hayatın öyle ya da böyle, bir o kadar da uzağım bence.

Sorularım artıyor gün geçtikçe, mesafem artıyor hayata sorular geldikçe.

Soru soran insan akıllı insan belki kabuli ama doğru soruyu sorabilmekte işin  mahareti.Sorular bu kadar anlamsızken bulamadığım ya da bulduğum cevaplar da boğulmak niye?Hem de yıllardır bu böyle.Güzel zamanlarımı böylesine mahvetmek neden,al sana bir soru daha!

Sarhoş hallerimi çok seviyorum.Soruları kafamdan attığım nadir anlar onlar.Düşünmeden davranıyorum, o halde kendimi mutlu da edebiliyorum.Beynimin uyuşmasına, düşüncelerimin kaybolmasına, aklımın dinginleşmesine, biraz keyiflenmeye ihtiyacım var.

8 Mart 2012 Perşembe

Akıtmaca

Kendimi soktuğum kalıplardan kurtulamamam beni mahvediyor.Nefret ediyorum sürekli başa sarmaktan, geri dönmekten.Kurtulmuştu hani, düzelmişti hâlim.İki yıldır kendime verdiğim emeği nasıl çöpe atarım ben.Hem de nedensizce.Bir kaç ay önce nedeni olduğunu düşündüğüm koşullar da yok artık.Belki kendi kendime yok olduğuna inanmışımdır, o ayrı.Hep bir ikilem hâli, yazılarım bile aynı ikilikte.Başlıklar hep aynı şeyi anlatıyor. Sonları hep aynı bitiyor.Aynılıklar o kadar yordu ki beni, başa çıkamıyorum işte.Tek başıma olmuyor.Tek bir "aynı"m olsun istiyorum, gelmiyor. İnsan birisine yakınım diyebiliyorsa nasıl ona yaklaşmaktan korkar ki? İnsanları bunaltmaktan korkuyorum evet.Hep korkum vardı bu konuda da, ama bir kere başıma da geldi ya, ömür boyu bundan kurtulamayacağım galiba.

Benden bunalmayavak bir sıfat, herhangi bir sıfat istemem çok mu anormal acaba? Bak yine aynı kelimeler; sıfat arayışı, kangren, kısır döngü! Milyonlarca kez dinlettim, okuttum insanlara bu kelimeleri, bunalmadınız mı?!

Düşünmeden yazmayalı çok zaman olmuş.Düşünmedikçe akıyor bir şeyler, yazarken en azından böyle.Peki ya işim? Onda hiç düşündüğüm yok.Olmayı beklediğim öğrencinin beşte biri bile değilim ben.Bir bok beceremediğimi kendime söyleye söyleye körelttim kendimi.Zihnim açık ve eşsiz değil.Beynim katılaştı, ruhumun özünü içine çekiyor!Napacağım bilmiyorum.

Ayrıca haklı ki, insan bağımlılığım var benim; aşırı dozdan ölmek istiyorum resmen!Başka bir şeyin iyi geleceğini düşünmüyor olabilirim ki. Bu kadar mı limansız kaldım ben.Bu kadar mı sığınma ihtiyacım var. Hep lafta mı kalacak, kendimi rahat bırakma isteğim.

Kıskançlığım, alınganlığım hep bu bağımlılığın belirtileri.Annem de benim gibi mi acaba? Annemin kızı olma durumu hem çok, hem yok. Ama iyi ki o var.

Bir yandan bu kadar kalabalıkken bile ben kendimi bu kadar yalnız hissediyorsam, ya bir gün gerçekten yalnız bulursam kendimi..Kendi gemimin limanı olmayı beceremem ki ben."Deniz misin, liman mı?" diye bir şey var ya hani. İkisi de olmayı beceremem kaybolurum ben.Derin sularda kocaman bir yosun olurum.

Yarın olacak yine kendimi çok mutlu (!) hissettiğim yerde yine bir şey olmamışcasına burda olacağım, yazdıklarımı burda bırakarak.Hiç bir şey olmamışcasına, yine buralarda.Aslında bir şey olmadı ya.Kendi kendime takılmalar.Yoruldum kendimden, özlemişim kendimi!

4 Mart 2012 Pazar

Hızlıca yakınmaca

Yıllar önce bu dakikalar bazı soru işaretlerimle beraber mutlu olarak ama, kafamı koymuştum yastığa.. Yapabileceğim her şeyi yapıyor oluşumdu tek emin olduğum.Gerisinden beklentim yoktu.Olacağı varsa olurdu.
Olacaklar oldu da ama olmamalı mıydı acaba.Daha da fenası olup bitmiş şeyler için benim hala bu kadar konuşmam normal mi acaba?Hayır hayır, akıllanacağım yok benim.

Şimdiyse durum ters işliyor.Olmasını beklediğim hiç bir şey olmamakta.Ben ne kadar koyveremiyorsam, onlar da o kadar gerçekleşemiyorlar. Olacağı varsa olur demeye korkuyorum galiba eskiden ötürü.Halbuki o da demişti ya "Rahatladın artık, her şeyi dilediğince yaşarsın" diye.

Öyle olmadı işte.Dilediğimce yaşayamıyorum bir şekilde.Ben ne istiyorsam hayat bana tam tersini vermek zorundaymış gibi davranıyor.Ben inadına olacak dedikçe, mutluluk iyice uzaklaşıyor benden.

Korktuğum ne varsa başıma gelecek biliyorum ama kendimi ne buna hazırlayabiliyorum ne de önlemimi alabiliyorum.Hala kafamdaki mutluluk umutlarına inanıp, senaryolarımı ona göre yazıyorum.Pollyanayı pollyanadan daha iyi oynamaya devam ediyorum.

Kendime kızmak istiyorum, hayatımı bir kaç noktadan itibaren yeniden yaşamak istiyorum, üzerimdeki bu uğursuz gidişat nereye gidecek anlamak istiyorum.Ne olacak nan bunun sonu demeden mutlu olmak istiyorum. Herkesin çoooktann elde etmiş olduğu sıradan hayatsal şeyleri bir kere de olsa hakkını vererek yaşamak istiyorum.Bir kere de oltama taktığım umudu boşa çıkarmak istemiyorum.

Tüm okuyanların beni anlamayacağını gayet iyi biliyorum..

2 Mart 2012 Cuma

Anekdot IV

Hayatım mı karışıyor gittikçe, yoksa ben karıştırmak için elimden geleni mi yapıyorum, farkında değilim açıkcası. Bu aralar kendimi hızla toparlamışken, diğer yandan da düşüncelerimin arka planında hep bir olumsuzluk, hep bir anımsama, geçmiş için üzülme, kaygılanma durumu da söz konusu.

Galiba en büyük derdim geçmişi arkada bırakamama hâlim.Bizi biz yapanlardan biri belki yaşadıklarımız, biriktirdiklerimiz lâkin hayatımızı sadece geçmişle yaşamak doğru değil.O zaman ne bu hâlim?Yeni şeyler yaşayıp, biriktirmek yerine nerde halı altı, sandık içi, dolap üstü duygular varsa onları arıyorum.Eskiden madem kurtulamıyorum, bari Orhan Veli gibi yapsam ya;



Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musikî ruhun gıdasıdır
Musikîye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikîler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam

27 Ocak 2012 Cuma

Tanınmayana mektuplar

Mızmız, küçük, şımarık kadın! Senden nefret ediyorum! Nefret o kadar kolay bir çizgi ki.Seni tanımama, görmeme bile fırsat vermeden hissediverdim öylece.Bu kadar bencil olmanı kaldıramıyorum galiba.Ben de bencilim ki aslında ama bunun kimseyi üzmesine izin vermiyorum.Kontrolü bencilliğime değil, anaçlığıma bırakıyorum bir şekilde.

Ben hep başkası üzülmesin diye üzülen taraftan oldum.Şikayetim de yoktu aslında uzun süredir ama dengelerimi bozunca yine kırıldım.

Evet kadın, senin üzdüklerin beni üzdüğü için biraz da bu nefretim.Diyeceksin ki; bu da bencillik değil de ne? Biraz öyle, biraz değil bir şekilde.(Aklımca) Sahiplendiklerim üzüldüklerinde, ufacık da olsa canlarının yandığında seni görüyorum ya orda, bir de saramayınca yaralarını deliriyorum ben de o an!Sen hiçç böyle bir duruma düştün mü? Yok, sanmıyorum ki şımarıklığından ve bencilliğinden fırsat kalsın?!

Ben kimse üzülsün istemedim.Sadece birilerine yoldaş, hayatı paylaşan insan olmak istedim.Onu da bencilce aldın elimden bir şekilde.Hiç bir şey eskisi gibi olmayacağı için yıllar sonra bu kadar üzülebildiğim için en yakınlarımdan birini benden koparıp aldığın için senden nefret ediyorum!Evet, ben de en az senin kadar bencilim, biliyorum!

24 Ocak 2012 Salı

Bitirişlerin başlangıçları

Kötü sonların yaşanacağını bilerek başladım güne.

Eskiz defterim bitmişti ve artık ayrılmak gerekti.O kadar şey birikmişti ki; keyifler, üretimler, anılar, başarısızlıklar, uzaklaşmalar, yeni başlangıçlar, mutlu sonlar..Her şeyden bir şeyler almıştı içine, kaplamıştı da kendini kırmızının çekiciliğine.Ama dola dola bitirdi kendisini.Yerine alsam da yenisini, aklımda hep o var.

3 aydır aklıma yerleşen projeyi bitirdim bugün.O kadar benimdi bir o kadar da benim değildi ki bu proje.Arada kalmış hâliydi onda en çok sevdiğim.Yaşadıklarımdan da etkilendiği kesindi.Oraya hem aitti, hem değildi.Sonu da hissettiklerim gibi berbat olmuştu.Ben en dipteyken vedalaşmaya çalışınca sonuç da dipte oldu.Her şeye rağmen bitti dememe rağmen bitmemişti aslında, hep aklımda.Birikecekler onla ilgili olanlar zamanla, iyileşmek adına..

En kötüsü 16 yıllık bir insanın toprak üstündeki son günüydü bugün.Vedalaşamadan, gittiğine bizi inandırmadan çıkardı kendisini hayatımızdan.Yasını bile tutamadım daha.Her an o gülüşüyle karşılaşacakmışım gibi.Gelecek hatunları anlatacakmış, bana film önerecek, takılacak mekan soracak, yakın arkadaşlarıma asılacakmış gibi.Gözyaşlarım bitmiş değil, parça parça atacağım içimden onları, biliyorum ama zaman alıyor, alışamıyorum. Sonu yaşadığım hâlde, vedalaşamıyorum..

16 Ocak 2012 Pazartesi

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var"

ps. başlıkta geçen şiiri okuyunuz..

Bir daha asla yapmam dediğim hatayı yaptım.Gardımı düşürdüm.Halbuki bana ait olan o yerden çıkarken sözler vermiştim ya kendime, tutmayı başardığım sözlerdi onlar aslında.Tuttukça kendimi hep iyi, hep güçlü hissettiğim sözlerdi..Hiç canım yanmıyordu ki böylece, yeni acılar eklemiyordum aklıma.Düzelmiştim artık, güçlenmiştim, cıvıl cıvıldım hep, ağlamak zorlaşmıştı.Gözlerim bile dolmuyordu lan artık!Ve tüm bunları yaşama sevincimi, duygularımı, heyecanımı kaybetmeden yapabilmiştim ki bence beni başarılı kılan da buydu.Etrafım insan kaynıyordu, kalabalıktım, kalabalık içinde yalnızdım ama canım yanmıyordu.Yürüyebiliyordum tek başıma etrafımda onlarca sevgi ve kalabalıkla.

Uzaktan bir şey göründü bir anda, yolumu şaşırdım, gözümü kör ettim, ona uzandım. Farklıydı, mutlu hissettirdi. İhtiyacım var mıydı ki o mutluluğa, yoksa farklı arzuların peşinden koşmak insanoğlunun en zayıf noktası ya ben de mi vurulmuştum o noktadan? Halbuki bu ilk değildi ki, nasıl da unutmuşum geçmişimde aldığım yaraları o zaman.Kandım, inandım, tüm çeperlerimi yırtıp attım.Doğru bildiğimi yanlış sayıp, yanlış olan ne varsa onu yaptım,yaşadığımı sandım!

Yaşananlar yaşanıp gidiyor.Milyonlarca senaryo varken ihtimaller arasında biz sadece bir tanesini yaşıyoruz. Her yeni sahneden bir şeyler öğrenmemiz gerektiği bir gerçekken, benim yaşadıklarımdan öğrendiğim bir halt yok!Yine korkular, yine acılar, güçsüzlüğüm hat safhada.Sürünerek de olsa kalkabilmek için sahneye devam.

3 Ocak 2012 Salı

Anekdot III

Bazen sabretmeyi, abartmamayı, gözünde büyütmemeyi, değer vermemeyi, üzerine yürümemeyi, kalp kırmamayı bileceksin Selen..Başka yolu yok..İçindeki hatuna uyma, sakin ol yetecek..Geçecek!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı