28 Aralık 2013 Cumartesi

Blöf yapmayı bilmiyorsan ve elnde hiç koz yoksa, egonun yara aldığı an o an oluyor işte. İki seçenek oluyor o zaman önünde; ya düşüyorsun ya da duygularını kaybeden soğuk bir varlık oluyorsun(insan bile değil). Sevindirici haber artık bencilliği öğreniyorum. Üzücü haber bencilliğimden de olsa kendimi yaralamaktan vazgeçmiorum.Ama pansuman yapmayı öğrendim.

Hayata karşı güçlü durabilmeyi, içimdeki o ufacık kızı büyütmeyi, sızlanmamayı, sızlansam da çabucak susmayı, hatta susmaktan yazı yazmamayı bile öğrendim.Bencilliği öğreniyorum şimdi de., bana ait olan hayatı yaşayabildiğimce bana ait yaşamayı..Deniyorum yahu en azından. Mutlu olmak için çabalamak bile benim için kocaman bir başarı değil m?

11 Nisan 2013 Perşembe

Yarım kalmış sözler varmış,tamamlayamadan başka şeyler yaşamışız. En güzeli bağımlı olduğunu sandığın şeylere aslında gram bağımlı olmaman. Onun da senden farksız olmadığını fark etmek, ne güzel farkındalıklar böyle.Hayat kendini düşününce güzel.Tek kişilik yaşayınca, hani tadına varınca. Öyle olunca kimse üzemiyor seni. Cesaretini toplayıp dörtlükler bile yazabiliyorsun işte: Nefesimle kavga eder oldum/Yalpalıyorum umarsızca/Sen gidince bu ruhtan/Ben dengemi bozdum.

31 Mart 2013 Pazar

Tüm gece birama yanımda olmasalar da eşlik etmeyi başarıp beni çok mutlu hissettirebilen insanlar varsa, hayatımda başka zorlamalara ihtiyacım yokmuş demek. Sert çıkamasam da sert durabilmişim işte. Dil konuşur ama beyin hep öncedir. Dil yetişmez beyin alır başını gider, bir bakmışsın bir varmış bir yokmuş. Dünkü tarlalar bugün çöl olmuş.İş içten geçmiş söz şarkılara verilmiş.Bir bakmışız biz bambaşka hallerdeyiz.

15 Mart 2013 Cuma

Zorunlulukların getirdiği kaoslar var beynimde. Boşlukta karanlıkta yürüyorum. Ayaklarım değmeden, önümü görmeden. Hayır mutluluk yürüşü yapmıyorum.Bir geçitteyim adeta. Önlerinden yürüdüğüm, gözlerinden görüldüğüm.Sesleri var beni kendilerine kelepçelemeye çalıştıkları..Kaçmak için sahte geçitten yürüyüp yüzlerini güldürüyorum evet. Inanıyorlar saflar, öyle olunca gücümü hissediyorum, insanları kandırmayı bu yüzden seviyorum.

Derken son adımı attığımda düşerken buluyorum kendimi. Nereye düştüğümü bilmezken mutluymuşum gibi geliyor. Uçuyorum adeta kolay mı. Sonunu da düşünmek içimden gelmiyor, e kaçmaktan da kaçamıyor insan.

Kaçan da kovalanıyor zaten. Meğer ben de kendimi kovalıyormuşum. Bunu fark edince çarpıyorum dört bir tarafa. Hey yerim sıyrıklarla dolu. Boşluk sert zeminlerle dışımda. Gidiyorum bir köşeye, küçük kız bakıyor yüzüme, seni bekledim ben sen gittiğinden beri diyor.Her yeri çamur olmuş toprağa bulanmış. Elini tutuyorum önüme oturtup saçlarını temizliyorum. Özür dilemiyorum istemeseydi beni gelmezdi çünkü, kalkmaya gücüm yok. Çekildim kenara dinleniyorum..

11 Mart 2013 Pazartesi


Yeni tanımanın ardından hemen bencil olmaya nasıl karar verebilir ki insan? Demek ki ya karşındaki çok etkili ya da bahane arıyorsundur aslında..  

Ben ikisine de sahiptim, biraz biram da vardi yanımda. Önce kendime baktım olmak istediğimin kostümlerini giydim çıktım. Sonra tanımadıklarım geldi karşıma,  aradığım onlarmış aslında. En içten rolsüz sevgiler, hayatin en önemli noktalarını paylaşma biraz bira biraz müzik biraz duman.. İnsan en keyifli anlarında anlıyor aslında ne kadar yorulduğunu.Kendinle kalınca da hemen itiraf ediyor "ben kendimi özlemişimm"  en tanımadıklarım bana değer verince bunu fark etmişim ve çünkü yıl olmuş ben kendime değer vermemişim !

Böyle olunca zamanla güçlenmeye başlıyorsun. Önemli olan o aydınlanma anını yakalamakmış. o ışıkla ben hatalarımı tecrübe kademesinde bıraktım. Aptallığımı aldılar elimden tek seferle, onun yerine sevgilerini verdiler az surede ne kadar yapabilirlerse..ki yaptılar da.. "git" yerine "gidelim" dediler canım yandığında ya da, beni orada bırakıp içmelere gitmediler çünkü sarılmayı biliyorlardı. Daha da yakınlarına sokup hayatındakilerle tanıştırıyorlardı dengeyi kurabilmek adına. Yoksa tek objeyi hayatına alıp diğerlerini saf dışı bırakmak kolay. Sevgilerini gösterecek cesaretleri vardi,  yükleri paylaşmaya güçleri vardi. Böyle böyle 3 günlük insanlar mutlu ediyor işte çok bir şey yaptıklarından değil, değer vermeyi bildiklerinden. 

10 Mart 2013 Pazar


Burası meğer çöp torbam olmuş. Kafamdakiler kokuştukça buraya yazar olmuşum.

Bu sefer ki yazının farkı okunsun diye yazıyor olduğum bir yazı olması. Hiç söyleyemediğim şeyler var kafamda. Sözümü ulaştıramadığım yerler. Cesaretimi toplayıp söyleyemediğim ama belli ettiğim (!) şeyleri söylemek için garip bir kusma eylemi..

Bazen öyle bir çizgi vardır ki hümanistliğiniz kaybolur. "Etiket aramıyorum" lafınız anlamsız olur, etiketlemeye etiketlenmeye can atarsınız. Bu sefer kendime değil karşımdakine sıfat arıyorum ilk defa arafta olmak böylesine yordu çünkü, taşıyamaz oldum kaçmak istiyorum..

Kırıldım, aynı şey ikinci kez yapılınca, yine bana söz hakkı verilmeden hükümlere karar verilince, dolduruşlara gelinince paramparça oldu içim ama acımadı. Acıtmayan şey de güçlendirdi tabi. Geri dönmeyecektim, kafamda bitmeye yaklaşmıştı bile, çünkü kaldıramadığım yükleri hayatımda tutmanın ne anlamı vardı ki. Zaten derler ya "Hatayı bir kere yapınca tecrübe olur, ikinci kez yaptığında ise aptallık", bunun farkındaydım ve karar verdiğim bencilliğim tavan yapmıştı (Bencilliğime kavuşmam ayrı bir hikaye sırası gelecek onun da).

Kararlar alıp hayata devam etmek kolaymış aslında çok kısa sürede bunu öğrendim sanarken hayat garip şeylerle çıkıyor karşınıza klasik olarak. Sonra bir bakıyoruz ki yaşadığımız hayatın kararları bizim elimizde değil, geride bırakmak hiç kolay değil. Koca koca ettiğin lafları koca koca lokmalar halinde yutuyorsun. Tamamen isteyerek, kendi iradenle.

Ya napacaktım ki zaten. Kendi canının acısından daha fazla önemsediğin insanlar varsa eğer sen ne kararlar verirsen ver hepsi kokuşan çöplükler oluyor işte.Onlar da buraya geri dönüşüyor. Meğer bir varmış bir yokmuş, ihtimaller denizinde boğulmuşuz haberimiz yokmuş, birbirimize sarılmışız, oturup başa sarmışız.

Bunlar olan bitenin bir kısmının özeti. Şimdi başka ihtimaller var kafamda cesaretimi toplayıp söyleyemediğim ama bu sefer belli de etmediğim ihtimaller. Eğer söylersem, yazarsam aklımdan herhangi başka yere kaçar giderse onlar, kaybederiz her şeyimizi, teğet geçer hayata devam ederiz yaralarımızı iyileştirmeden, yükümüzü hafifletmeden..

Laf dokuz boğum sekizini yut birini söyle derler ya, ben sahtekarlık yapıp sekizini milyonlarca kez söyledim, ama o belki en kırıcı ama en önemlisini yutuyorum, yutuyorum ki içimdeki sevgi nefrete dönmesin diye.

17 Ocak 2013 Perşembe

Başkalarını doğrultmaktan kendimi unuttum, şikayet ettiğimden değil bu sözüm.Sadece kendimden vazgeçtiğimi fark etmek koyuyor.

Mentorumu özledim.. Bana yapılanları ona yapabiliyordum. Her ihtiyacım olduğunda aradığım, her anlattığımda beni anlayan, hiç dokunmadan yanımda olduğunu hissettiğim, kıvır kıvır saçlarımla oynarken özgüvenimi kazandığım, yavşak sözlerine yavşakça cevap verebildiğim ama ona "siz" diye seslenmekten vazgeçemediğim, 'telefonunu açık bırak bu gece' diye uyarım sonra aramayı unutan ama mutlaka söyleyecek bir lafı olan, en utandığım yanlarımı  en koca cesaretlerimle anlattığım, kahvesini götürüp verirken çapkın çapkın sırıttığım, ben anlatmadan ne yapacağımı söyleyen o umutlu, bana ve kendi hayatına inanan o adamı o kadar özledim ki.. Sanırım hayatımda gitmesini kabullenemediğim tek insan o. Ama her aradığımda o telefonun mutlaka açılacağını bildiğim nadir insanlardan biri de o..

Onun da dediği gibi son konuştuğumuzda, hep başkalarından medet umuyorsun değil mi derken aslında gitmediğini de anlıyorsun bi şekilde.Evet sıra arkadaşım dediğim insanlarda. İçimde bir boşluk var hep onu doldurmak istiyorum, doldurduklarımın içimden boşalmasından korkuyorum. Halbuki bu hayatta hep tek olacağız bununla yüzleştiğim halde kabullenmekten neden hep bu kadar korkuyorum.

İnsanlardan izler yaratıyorum kendime, bazen bir söz, bir koku, bir nesne, şarkı. Biriktirdiklerimin hep bir halta yarayacağına inanıyorum, bir ayakkabı kutusunda tepede tozlanmaktan başka bir halta yaramıyor. İçimdeki izleri ise geçmiyor. Bu yüzden her şey tarih tarih aklımda değil mi zaten.. Sanki o tarihleri unutunca benliğimi unutacağım.Halbuki insanın benliği geleceğinde değil mi?

Geleceğim hakkında o kadar şeyden vazgeçiyorum ki, geçmişim için. Peki elimde geçmişimden ne var, o en can acıtan bense onun peşinden koşmaktan zevk alıyorum..

Yoruluyorum.Beklentilerimi hareketleştirmekten yoruluyorum.Her hareketim aslında benim beklediğim. Gücüm sadece kendime yetmiyor, bi de en korumak istediklerime.Milyonlarca yapmak istediğim şey varken kenara kabuğuma çekiliyor, hayallerimden vazgeçiyorum. Kendimden vazgeçmişim hayallerim çok mu..

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı