23 Aralık 2012 Pazar

Günlerden bir gün, öylesine boş bakarken ben, gözünün önünü göremeyecek olan sen'e, dayanamadım, çığlık attım. Sesim çıkmamıştı, sessiz çığlıklarımdan bıkmıştım.Sense bıkmadan aynı şeylerle devam ediyordun, kalktın, homurdandın, suya dokundun, geldin, aynı kravatı takıp, aynı öpücüğü kondurup gittin.

Kanım dondu.Sen beni her öptüğünde kanım donuyor. Ölüyü öpmek bile daha anlamlı olabilecekken, nasıl bu kadar hissiz öpebiliyorsun beni acaba, soğuk bile değilsin.Adeta bir hiçsin.Öyle olunca kalakalıyorum yattığım yerde. Öylesine boş bakarken ben, önce etrafımın boşluğunu sonra içimin boşluğunu hissediyorum ben. Her sabah sen beni öptükçe, içimin boşluğu aklıma geliyor, benim bu hâle getiren, diyorum senin için 2 damla gözyaşı geliyor kalbimden ve uyanıyorum. Her sabah öylesine yorgun oluyorum ki..

Tüm bunları içimden geçirerek yaşadığım vakit kaybından dolayı dünyanın en hızlı kadını oluvermiştim. En çirkin halimden en çekici halime bürünmem 10 dakikadan fazla süremi almıyordu.

Çirkin olduğum zamanlar vardı bir ara. Huzursuz olduğum her an, suçlanacak maddelere çirkinliğimi de eklerdim. Büyüdüm, güzelleştim, fark ettim ki yanlış hüküm vermişim. İçim taa en başından beri boşalmıştı, var oluşum hataydı, Tanrı'nın kendisiyle savaşıyla ürünüydüm ben, naçar, kasvetli, yorgun, savaşacak gücü bile kalmamış, öylesine bir insan.Var oluşumun nedenini arıyordum, bulamıyordum. Annem, ben çok küçükken demişti ki ; devam et, senin yolunla benim yolum aynı değil, kanın kanımdan ama ruhumdan eser olmamalı sende, kalmamalı, bunu unutmadan yaşa hayatını, dedi, gitti.Ne yani, ondan hiç mi pay almadan gidecekti kendi yoluna, bunu becereceği tek zamanlarım onla geçirdiğim zamanlarla ilgiliydi.

Ne zaman onla olsam, başta uzaktan yanyanayken bile annemden payımı almadığımı fark ediyordum yıllar sonra. Zamanla onla olan zamanlarım arttı, hayatıma karışmıştı artık, geri dönüşü olmayacaktı, zaten annem de olmayacaktı. İşte o zamanlar onsuzluğu en çok hissettiğim anlardı, değişmiştim, gülüyordum, kendime daha çok inanıp daha çok güveniyordum, çirkinliğimden eser kalmamıştı, gardolabım bile değişmişken, gülüşüm içtenleşmişken, saçlarım artık sarıyken anneme benzeyen ufakcık bir yanım kalmamıştı artık ve en önemli farkımız MUTLU olmamdı.

Böyle geçen aylarla, yıllarla değişmişti hayatım, nasıl olduğunu anlamadan benliğimden çıkmıştım, ben olmuştum. Sen taa ki; evlenelim, yıllardır zaten aynı evdeyiz, bağlansın bitsin, dediğinde kanım donmuştu ilk kez. Çocukken en fazla hayalini kurduğum şey şimdi kanımı donduruyordu. "Biz bağlı değil miyiz ki?" demek istemiştim, "Evlenelim, peki" demiştim. "Bağlanalım bitsin" demiştin ya, bağlanacaktık ve bitecekti.

Evet, o gece gerçekten benim gecemdi, kabul ama önümde yaşayacağım benim olmayacak her gece için değer miydi bilmiyorum. İlk iki ay, liseli aşıklardan farksızdık. 2 günde bir sevişiyor, haftada 2 gün gecelerde
ordan oraya koşuşturuyor, birbirimize bakmaktan kendimizi alamıyorduk.


Derken, artık sıkılmıştık. Fark etmemize rağmen numara yapmaya devam ediyor, kendimizi kandırıyorduk, zamanla bir fincan kahveyi ona götürmek çoktan işkence haline gelmişti.

Farkımız neydi eskisinden hala sorsam, cevap veremem kendime ama bu cevabın olmadığı anlamına gelmiyordu.

Bir akşam televizyon karşısında çekirdek çitlerken, hayatım ben yatıyorum, sözünü duydum, sonra sürünen terliklerin parkede şapırdamasını.Kafamı duvardaki saate çevirdiğimde 21.30 du. Saatin durduğunu düşünüp telefona baktım, aynıydı. Sonra kitap okudum, uyudum, uyandım işte o sabah yanımda kocamın değil bir hiçin öpücüğüyle uyandım.

...

O sabahki on dakikalık hazırlanma periyodumdan sonra arabanın anahtarlarını alıp, çıkmıştım. Dikiz aynasında rujumu sürerken, 2 ton koyusunu süreyim, diye düşünüp doğru ruju elime aldım, sürdüm. Kendime baktım bir garip gelmiştim, elime peçeteyi alıp dudağıma götürdüm, silemedim, attım yere, gaza bastım.

Nereye gidiyordum, işe olmadığı kesindi. Sonra durdum, indim. Niye annemin o buz gibi mezarına gelmiştim ki. Oturdum, mermeri öptüm, yaşlı gözlerimi kaldırdım, ilerde o ismi gördüm, kocamdan önce kendimi adadığım, annem olduğum zamanımdaki taptığım adamın adını.Ne olduğumuzun belli olduğu ama kendimizin bile dillendirmediği o adamın adı. O adam, bugün benim en eksik yanımdı, anneme gidemezdim belki ama neden o olmaktan kaçmıştım peki..

Atladım arabama, nerede bulacağımı biliyordum.Doğru saatte o hep ordaydı biliyorum. Bunca yıl görmezden gelmiş olsam da o hep oradaydı doğru zamanda, biliyorum.

Nefesim kesiliyordu ağlamaktan, mutluydum ama.Gittim, arabadan indim, ama önce kendime baktım bir garip gelmiştim, rimelim yanaklarımdaydı, elime peçeteyi alıp yanağıma götürdüm, silemedim, zaman kaybetmeye değmezdi, attım yere, çıkardım topukluları, koştum. Kumlara, suya basa basa koşar gibi basarak koştum.

Gittim en köhne balıkçı barakasını buldum. Kapısına dokundum, gıcırdatarak araladım. Onla beraber elim de kalbim de titredi. İçeriyi koklayınca anladım, doğru yerdeyim, ben annemleydim, ben onlaydım, ben kendimleydim. Onun kokusuyla adeta birdim.

Adımımı attım sessizce, tahta gıcırdadı, kafamı kaldırdım ceketi ordaydı, umuyordum o ceket onun olsun diye. Fotoğrafımızı gördüm sonra masada yırtılmış, paramparça edilmiş belki nefretle belki özlemle, tozlanmış, yıllanmış ama atılmamış, artık içeri girebilirdim.Köhne yatağında baş ucunda kitabı ve şarabıyla yatıyordu. Örtüsünü kaldırdım hafifçe, aldı soğuğu, gözlerini açtı, yanına yattım, kafamı göğsüne dayadım, sarıldı, kafamı kaldırıp ona baktım, ben beni özledim, dedim, ağladım. Geçti benle artık sendesin sen, dedi ağladı. Uyuduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı