10 Mayıs 2019 Cuma

Belki de başa dönemedin tam. Zevklerin verdiği karanlıkla hayatta olması gerekenlere duyulan heveslerin tam ortasında kalmak benimki. Sanki başkasının ışığı bana da aydınlık olabilecekmiş gibi.

Kendimle başbaşa kalmayı denerken bile kendimle kalamıyorsam, asıl korkutan şey ne beni? Bu iş nasıl bir başkasına(kim nasıl olursa olsun) bağımlı olma haline döndü. Ben başkalarını kendime bağımlı hale getirirken, onlara nasıl muhtaç oldum?

Sorular artık yol göstermeyip, çıkmaza sokunca ne yapıyorduk? Tüm kirli düşüncelerimi tüm pisliklerimin kabullenme zamanı mıydı yoksa?

Bu pislikleri nasıl dökebilirim ki ortalığa? Hangi kürekle kaldırabilirdim bu yükü? Soru işaretlerini bile önce nokta halinde yazmamın amacı ne olabilirdi ki? Cümlelerimi kaybetmiştim belki de. Benim noktalarım, hatta ünlemlerim, aslında kendi yarattığım karmaşaların sesleri, izleri değil miydi?

Büyümek böyle bir şeydi belki de. Sorular dolduruyordu artık bedenimizi, zihnimiz ise başı bozuk bir hergele. Benzetmeler paklamıyordu artık ellerimi, her şeyi anormalleştirme halimden kurtulmaya çalıştıkça hayattaki her olguyu normalleştirir halde buldum kendimi.

Hayatın o kadar anormal olması mümkün değildi lakin bu kadar da normal kalması sanki doğal değildi. Absürtlük, saçmalık, iğrençlik, mükemmellik kavramlarını hayatın içinde yok ederken tüm bu misyonları hangi ara kendime yükledim asıl onu kaçırıyorum sanırım gözden.

Bu defterle hangi kısmımın kaydını tutuyorum, bilmiyorum. Hayatı unuturken kendimi nasıl bu kadar kaybediyorum, onu fark edemiyorum. Sorularımı kaldıran, pisliklerimi taşıyan o kürek bu defter olabilir mi sanmıyorum, ama yine de deniyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı